Bir Barış Şarkısı Gibi Yaşamak

Müziğin en büyüleyici tarafı, notaların yalnızca kulağa değil; kalbe, belleğe ve hayata işlenebilmesidir. Bazı melodiler vardır ki dinlenmez, adeta yaşanır.

Aranjör Kemal Ceyhan

Onlar, insanın çocukluk oyunlarına eşlik eder, gençlikte yol arkadaşlığı yapar, yetişkinlikte ise hatıraları ayakta tutar. Zaman geçer, yüzler değişir, şehirler büyür; fakat o şarkılar, insanı bir aynanın karşısında kendi hikâyesiyle baş başa bırakır.

Bu şarkıların sırrı basitlikte gizlidir. Ağır bir felsefeyi kitaplarla değil, yalın bir sözle anlatabilmektir. “Adalet” dersini bir halk hikâyesiyle, “sadakat” duygusunu bir çocuk şarkısıyla, “özlem” gerçeğini ise bir ağıtla gösterebilmek… Sanatın en saf hâli budur. Kimi zaman bir oyun havasında bile toplumun vicdanı dile gelir.

Böylesine derin bir dili kurabilmek için yalnızca sanatçı olmak yetmez; insanı, insanın sevinçlerini ve kederlerini tanımak gerekir. O yüzden halk onu sahnede izlemekle kalmadı; evine aldı, sofrasına buyur etti, çocuklarına emanetti. Çünkü o, hayatın içindeydi. Sözünü yüksek perdeden söylemedi; halkın diliyle konuştu, ama her kelimeye bilgelik kattı.

Bugün hâlâ gençlerin çalma listelerinde, çocukların dilinde, yetişkinlerin hafızasında yer buluyorsa nedeni budur. O, çağların modasına teslim olmadı. Onun ezgileri, algoritmalarla değil, kalbin ritmiyle yazıldı. Ve bu yüzden hâlâ canlı, hâlâ taze…

İşte bütün bunları düşündüğümüzde fark ediyoruz ki aslında bir ömrü bir şarkı gibi yaşamak mümkünmüş. Coşkusuyla, hüznüyle, inişiyle çıkışıyla… Ve belki de insanlığa bırakılacak en değerli miras, bu şarkının ruhudur.

Evet, adı Barış’tı. Ve bize öğrettiği en yalın hakikat şuydu:
“Bir gün elbet, insanlığın en güzel melodisi barışın kendisi olacaktır.”

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ