Sahne Biter, Müzik Kalır
“Bir sahne, müziğiyle yaşar.
Müziğini çıkarırsan, geriye sadece görüntü kalır.”
— Cahit Berkay
Bazı filmler biter ama müziği bitmez.
Kapanan jeneriğin ardından bile o melodi kulağımızda yankılanır; bir sahnenin değil, bir duygunun parçası olur. Çünkü sinemada müzik sadece “eşlik eden” değil, anlatan bir unsurdur.
Bir sahnede sözler yetmez; orada devreye müzik girer.
Tıpkı Issız Adam’da olduğu gibi…
Alper’in yalnızlığını, Ada’nın iç çekişini anlatmak için uzun diyaloglara gerek yoktu.
Ayla Dikmen’in “Anlamazdın” şarkısı çalmaya başladığında herkes kendi geçmişine döndü.
O sahne, Türkiye sinemasında bir dönemin yalnızlık duygusunu özetledi.
Yeşilçam, bu duyguyu sinemaya kazandıran bir dönemdi. Selvi Boylum Al Yazmalım’da Cahit Berkay’ın bestesi “Sevgi neydi?” sorusunun cevabıydı.
Sadece bir aşk hikâyesi değil, bir vicdan muhasebesi haline geldi.
Hababam Sınıfı’nın neşeli melodisi ise hepimizi bir sınıfa, bir gençlik hatırasına geri götürdü.
Her nota, bir karakterin gülüşü kadar tanıdıktı.
90’lar sonrası sinema bu geleneği farklı biçimde sürdürdü.
Eşkıya’da Erkan Oğur’un perdesiz gitarı, kaybolmuş bir hayatın hüznünü anlattı.
Babam ve Oğlum’da Evanthia Reboutsika’nın kemanı, bir sahnenin gözyaşına değil, iç sesi olmayı başardı.
Bir dönemin insanları, o filmlerle değil, o melodilerle hatırlanır oldu.
Bugün dijital platformlarda binlerce film var ama müziği akılda kalan çok azı.
Çünkü müzik artık karakterin ruhundan değil, veri tabanından çıkıyor.
Teknoloji, hikâyeyi kolaylaştırdı ama duyguyu zayıflattı.
Oysa sinemanın sihri teknik kusursuzlukta değil, kalbe değen bir seste gizlidir.
Bir kemanın hüzünle çaldığı anda, bir bakışın arkasında yılların hikâyesi saklıdır.
Bir filmi ölümsüz yapan da tam budur:
O sahnede kimin konuştuğu değil, hangi melodinin sustuğudur.
Kimi insanlar sahneleriyle değil, şarkılarıyla hatırlanır;
tıpkı filmler gibi…