Bu topraklardan bir Edip Akbayram geçti…
Onunla birlikte bir dönem değil, bir duruş, bir duyarlılık, bir ses biçimi de veda etti.
Bazı insanlar sesleriyle yaşar, bazıları sözleriyle.
Bazılarıysa suskunluklarıyla bile yankı bırakır.
O, her üçüydü.
Edip Akbayram… Bu ismi bir daha ne zaman yan yana getireceğiz, bilmiyorum. Ama artık onu “arşivlerden dinleyenler” kuşağı başlıyor. Ve bu cümleyi yazmak bile insanın içine dokunuyor. Çünkü bazı sanatçılar yalnızca bir döneme ait değildir; onlar, o dönemi taşıyanlardır. Onunla birlikte bir dönem değil, bir duruş, bir duyarlılık, bir ses biçimi de veda etti.
Mesele sadece “Aldırma Gönül”ü söylemesi değil. O şarkıyı bu kadar içten söyleyebilmek için bir şeylere aldırmak gerekiyordu aslında. O yüzden sesinin her tınısında bir insani yük vardı. Bir hesaplaşma. Ama öfke değil. Umutsuzluk hiç değil. Derin bir kabulleniş. Belki de bu yüzden, her şarkısında insan kendini yakalanmış hissederdi. Çünkü onun sesiyle yüzleşirdik; kendimizle.
Bence onun asıl gücü şarkı söylemesinde değil, söylerken susmayı da bilmesindeydi. Bazı sanatçılar sahnede parlar, sahne dışında sessizleşir. O ise hayatı boyunca parlamaya çalışmadı. Işığın altında değil, halkın yanında kalmak istedi. Şöhretin cilasıyla değil, zamanın terazisiyle ağırlaştı.
Yeni kuşaklar onu elbette bilecek. YouTube’da, Spotify’da, belki bir belgeselin arka fonunda… Ama hiçbir algoritma, onun bir konserde genç bir müzisyenle sahneyi paylaşırken yüzündeki tevazuyu gösteremez. Hiçbir arama motoru, bir evin mutfağında radyodan onun sesi duyulduğunda oluşan o anlık duraksamayı tanımlayamaz.
Zaten mesele “tanınmak” da değil. Mesele, tanınırken tanımak… İnsanları, dertleri, kırgınlıkları.
Ve o bunu yaptı. Gönül yorgunlarının sesi oldu. Göç etmişlerin, yalnız kalmışların, susturulmuşların…
Ama asla bağırarak değil.
Sakin. Temiz. İçten.
Şimdi geriye ne kaldı derseniz…
Birçok şarkı.
Ama daha önemlisi: o şarkıların arkasında dimdik duran bir vicdan.
Bazı sanatçılar ölmez.
Türküler yanmaz!
Bu topraklardan bir Edip Akbayram geçti.
Ama hiçbir yere gitmeden.
Yalnızca bir nota geri çekildi, tıpkı büyük bestelerde araya giren anlamlı bir es gibi.
Çünkü gerçek sanatçılar sessizlikle de konuşabilenlerdir; varlıklarıyla değil, yokluklarıyla da anlatmaya devam edenlerdir.
“Büyük ustanın vefatının üzerinden geçen 4. ayda… Saygı ve özlemle.”