CHP Gaziantep Milletvekili Melih Meriç’in kaleminden…
Doğurmak Kolay, Yaşatmak Zor Sayın Bakan! Bir Aile Tanımı ve Boş Tencere Gerçeği Üzerine…
Sayın Kemal Memişoğlu,
“Çocuğunuz yoksa aile olamazsınız.” dediniz.
Bu söz, sadece bir düşüncesizlik değil; milyonlarca insanın hayatına sırt çeviren bir zihniyetin dışavurumudur.
Oysa biz biliyoruz ki;
Bir kadın, devletin görmediği bir sokakta tek başına büyütür evladını.
Bir çift, biyolojik yollarla çocuk sahibi olamasa da, sahiplendikleri bir bebeğe dünyanın en sıcak yuvasını kurar.
Bir adam, yıllar sonra bir çocuğa ayakkabı alırken yeniden baba olmanın ne demek olduğunu hatırlar.
Siz bunları göremezsiniz Sayın Bakan.
Çünkü sizin baktığınız yerin adı “makam”, bizim baktığımız yerin adı “hayat.”
Aile, sizin tanımınızda yalnızca bir formül:
Anne + Baba + Çocuk = Aile
Ne kadar steril, ne kadar mekanik, ne kadar sığ…
Ama gerçek hayat öyle değil.
Gerçek hayat, evladının cenazesine sarılan bir annenin çığlığıdır.
Sokağa bırakılan bir bebeğe “evlat” diyen kalptir.
Eksiklerden, kayıplardan, yaralardan aile kurabilmektir.
Aristoteles der ki:
“Aile, birlikte yaşama ve karşılıklı ihtiyaçları karşılama birliğidir.”
Ama siz hâlâ sadece nüfus saymaktasınız.
Biz ise birbirini yarı yolda bırakmayanları…
Sayın Bakan,
Siz “doğurun” diyorsunuz.
Biz ise soruyoruz: Bu çocuklar nereye doğacak?
Bir hayale mi, yoksa boş bir tencereye mi?
Bir geleceğe mi, yoksa kronik bir borç döngüsüne mi?
Söz konusu çocuksa…
Özgecan da doğdu.
Ama minibüste değil; karanlık bir zihniyette öldürüldü.
Ve arkasında ne bir aile, ne bir devlet kaldı.
Narin de doğdu…
Ama büyüyemedi. Altı yaşında vahşice katledildi.
Sizin tanımınıza göre “tam bir ailenin” çocuğuydu belki.
Ama adalet eksikti, devlet yoktu.
Ve “Yeni Doğan Çetesi” diye adlandırılan skandallar…
Ne sıcak bir kucak gördüler, ne geleceğe dair bir ninni…
Kuvözlerde değil, ihmalin içinde yalnız kaldılar.
Sizin “nüfus artışı” dediğiniz o bebekler, istatistik değil; mezar taşı oldu Sayın Bakan!
Peki, bu kadar nüfus söyleminizin arasında biz, iktidarınıza bir kanun teklifiyle sorduk:
“Canlı doğum yardımı neden dokuz yıldır güncellenmedi?”
2015’ten bu yana doğum yardımı sadece 300 lira.
Aynı yıl yarım altın da 300 liraydı.
Bugün yarım altın 8.000 liraya yaklaştı, yardım hâlâ 300 lira.
Yani devletin “ilk altın bizden” dediği şey, artık bir yarım tost parası bile değil!
Bu soruya Bakanlığınızdan aldığımız resmi yanıt ise şu oldu:
“Doğum yardımı programı, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye dayalı olarak 2015/7695 sayılı Doğum Yardımı Yönetmeliği kapsamında yürütülmektedir. Ancak tutar artışı yapılabilmesi için Kanun değişikliği gerekmektedir.”
Yani Sayın Bakan;
Siz hem çocuk yapmayı teşvik edeceksiniz, hem “altın bizden” diyeceksiniz,
Ama dokuz yıl boyunca tek bir güncelleme yapmayacaksınız.
Ve sonra da diyeceksiniz ki:
“Biz istiyoruz ama Meclis artırmazsa elimiz kolumuz bağlı…”
Peki biz de soralım:
O kanun değişikliğini neden siz getirmediniz?
Yoksa işin içine “yaşatmak” girince mi vazgeçiyorsunuz?
Sayın Bakan,
Bir annenin göğsünde süt değilse mesele, kalbinde korku varsa…
Bir babanın omzuna yalnızca geçim değil, utanç da binmişse…
İşte orada “aile” değil, çaresizlik başlar.
Yine aynı şekilde;
CHP olarak çocuklara günde bir öğün ücretsiz yemek verilsin dedik.
Ama bu önerimiz de sizin oylarınızla reddedilmedi mi?
Ve unutmayın:
Aile, okul kantininde “tokum” diyen çocuğun yutkunuşudur.
Sabaha kadar ağlayan annenin sessiz çığlığıdır.
Ve bazen, hiç sahip olamadığınız ama hep özlemini duyduğunuz bir hayaldir.
Siz “üreyin” diyorsunuz.
Biz “yaşasınlar” diyoruz.
Siz “üç çocuk” diyorsunuz.
Biz “bir çocuk doysun yeter” diyoruz.
Ve en sonunda biliyoruz:
Bir çocuk doğar, adını annesi koyar.
Ama bir toplum büyütemezse onu,
Adını bir gün mezar taşı yazar.
İşte o gün eksik olan ne anne olur, ne baba…
Eksik olan, devlettir!