Üniversitelerde bitmeyen tasfiye döngüsü!
Türkiye’de üniversiteler, bilimsel üretimle değil bürokratik “enkaz temizliği”yle anılır hale geldi. Her yeni rektör atandığında, bilimsel bir vizyon geliştirmek yerine genellikle bir ‘moloz kaldırma operasyonu’ başlatma refleksi görülüyor. Yeni gelen rektörler, “öncekinden kalan enkazı temizliyorum” diyerek kolları sıvıyor. Ama ne hikmetse, o enkaz dediği şey, bizzat insan kaynağı oluyor. Yani ekipler, kadrolar, yöneticiler… Ve döngü böyle sürüp gidiyor…
Gaziantep Üniversitesi de bunun en canlı örneklerinden biri. Prof. Dr. Ali Gür, kendisinden önceki rektör Prof. Dr. Yavuz Coşkun’un kurduğu tüm yapıyı sil baştan değiştirdi. Ardından göreve gelen Prof. Dr. Arif Özaydın da, Ali Gür’ün oluşturduğu kadroyu tamamen dağıttı. Şimdi ise Prof. Dr. Sait Mesut Doğan sahnede. O da Özaydın’dan kalan kadroları birer birer görevden alıyor. Son olarak GAÜN Genel Sekreteri Musa Budak görevden alındı, yerine Prof. Dr. Taner Akçacı atandı.
Üstelik bu tablo sadece bugünün meselesi değil. GAÜN Rektörü Prof. Dr. Sait Mesut Doğan bugün “Özaydın’dan kalan enkazı” temizlediğini düşünerek görev değişiklikleri yapıyor. Ancak hepimiz biliyoruz ki, yarın Doğan’dan sonra göreve gelecek yeni rektör de aynı şeyi yapacak! Bu sefer de Doğan’dan “kalan enkaz” konuşulacak. Yani döngü kırılmadıkça, her yeni gelen rektör bir öncekinin tüm kadrosunu tasfiye edecek ve kendisinden sonra gelen rektör tarafından da kendi oluşturduğu kadrosu tasfiye edilecek.
Bu kısır döngü maalesef bir gelenek halini aldı. Yeni rektör geliyor, ilk iş olarak ekibini kuruyor. Ama bu “ekip kurma” telaşı öyle bir hâl aldı ki, üniversitenin bilimsel gündemini tamamen gölgede bırakıyor. Ne araştırmalar konuşuluyor, ne projeler, ne de akademik yayınlar. Herkesin ağzında aynı cümle: “Yeni rektör kimi görevden alacak?”
Oysa bilim kurumu dediğimiz yapılar; süreklilik, kurumsal hafıza ve liyakat üzerine inşa edilmesi gerekiyor. Bugün gelenin yarın gideceği ama kurumun baki kalacağı gerçeği göz ardı ediliyor. Her gelen kendi saltanatını kurma derdinde, her giden arkasında bir ‘temizlenecek enkaz’ bırakıyor.
Bu döngüde en büyük zararı ise bilim merkezi dediğimiz üniversiteler görüyor. Çünkü akademi, kişisel hesapların değil, evrensel ilkelerin geçerli olduğu bir alan olmalı. Akademisyenler koltuk kavgasına değil, bilgi üretimine yoğunlaşmalı. Ama bunun için önce üniversitelerin bir “görevden alma ve atama merkezi” değil bir bilim yuvası haline getirilmesi gerekiyor.
Rektör değişimlerinin, bilimsel sıçramaların değil, kadro kıyımlarının habercisi olduğu bir ülkede;
Hangi öğrenci umutla bilim yolunda ilerleyebilir?
Hangi akademisyen uzun vadeli bir proje hayal edebilir?
Hangi üniversite dünya sıralamalarında yükselebilir?
GAÜN Rektörü Prof. Dr. Sait Mesut Doğan da bugünlerde üniversitenin yönetim kademesini bir satranç tahtası gibi önüne almış, tek tek taşları yeniden diziyor. Göreve gelir gelmez bilimsel atılımlardan önce “kadro düzenlemeleriyle” anılmak, belki de günümüz rektörlüğünün olmazsa olmazı. Rektör Doğan da bu geleneği bozmuyor. Ne de olsa, “önce enkaz temizlenir, sonra belki bir gün bina inşa edilir” mantığı bizde bilimden daha istikrarlı işliyor…
Ama Sayın Doğan da bilsin ki koltuk sıcak, dosyalar kalabalık, kadrolar tedirgin… Ve o koltukta her oturan gibi bir gün kendisi de tıpkı öncekiler gibi, ardında tartışmalı bir “miras” veya “enkaz” bırakarak uğurlanacak…