“Ekini ve Nesli Helak Etme!” Ayeti ve Zeytinyağlı Yiyemem Aman…

“Ekin ve nesli helak edenlerin peşinden gitme.” diye buyuruluyor Bakara suresinin 205. ayetinde. Yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, ekini ve nesli mahveden zihniyete karşı bir bilinç inşa edilir. Çünkü biliriz ki; ekin giderse nesil bozulur.

İlahiyatçı Ahsen Zehra Bala

İslam, insanı tanıyan ve ona göre kurallar koyan bir dindir. İnsan, sadece ne düşündüğüyle değil, aynı zamanda ne yediğiyle de şekillenir. O yüzden ekini ve nesli korumak, insanın fıtratını korumakla başlar. Koyduğu kurallarla bilinçli birey, dirençli toplum inşa etmeyi hedefler. Şimdi ben kalkıp “zarûrât-ı hamse” desem, belki çoğunuz anlamaz. Ama İslam dininin canı, dini, aklı, malı ve nesli şartsız, kayıtsız güvence altına aldığını hepiniz bilirsiniz. Aklını içki içmeyerek korursun, malını kumardan uzak durarak. Neslini de ekinine sahip çıkarak. Çünkü o nesli içeriden çökertmek isteyenler önce ekini hedef alır.

Rivayet odur ki, yıllar önce paket margarini piyasaya sürenler, zeytinyağını değersiz göstermekle işe başladı. Oysa bizim ninelerimiz kendi yetiştirdiği zeytinlerden yağ çıkarırdı. Ama gün geldi, sofralara reklamlar girdi. “Margarin şehirli işi, zeytinyağı taşralı işi” denildi. Sonra ne oldu? Zararı ortaya çıktı. Ama olan olmuştu. Algı çoktan şekillenmişti.

Bir de üstüne şu türkü çalındı kulağımıza:

Zeytinyağlı yiyemem aman…

E bu türküyü yıllarca çocuklara söyletince, sağlıklı olan değil, “paketli olan” sevildi.

Şimdi ne yediği belli olmayan, elinde çikolata, ağzında asitli içecek, gözü ekranda bir nesil büyüyor. Onların bağışıklıkları düşük, dikkat süreleri kısa, empati kurma becerileri zayıf. Çünkü insan sadece ne düşündüğüyle değil, ne yediğiyle de şekillenir.

Kendini düşünen, empatisiz, dikkat süresi beş dakikayı geçmeyen, şımarık, yorgun, tahammülsüz bir kalabalık geliyor.

Eskiden çocuklar zor şartlara rağmen daha dirençliydi. Hastalansa da hemen toparlanır, düşse kalkar, sıkılmaz, usanmaz, empati kurardı. Şimdi bolca kalori alıp azıcık duygu gösteriyorlar.

“Nesli korumak, ekini korumakla başlar.”

Bunu görmeyen bir çevre bilinci, ne kadar “yeşil” olursa olsun, sahicilikten uzaktır.

Bugün çocuk hasta. Bünyesi hasta. Ruhu daha da hasta. Çünkü beslenme sadece karın doyurmak değildir. Ne yersen, osun.

Şimdi bir de “yapay et” meselesi çıktı karşımıza.

Efendim, inekler metan gazı salıyormuş. Çevreye zarar veriyorlarmış.

İyi güzel de…

Köylünün ineği doğaya zarar veriyor da sizin fabrikanız, sizin zincir marketleriniz, sizin karbon ayak iziniz ne kadar masum?

İklim kanunuymuş.

Köylüden alınan vergiden daha çok, “yeşil enerji” etiketiyle doğayı pazarlayanlardan vergi alabiliyor musunuz?

Yoksa mesele, ne üretildiği değil, kim tarafından üretildiği mi?

Bugün “iklimi koruyacağız” diye meclisten geçen metinler, acaba gerçekten toprağı mı koruyor, yoksa sadece sistemi mi?

Son söz mü?

İklimi konuşuyoruz ama fıtratı kaybediyoruz.

Zeytinyağı sofradan çekildi, çocuklar pakete sarıldı.

İneği suçluyoruz, ama rafı kutsuyoruz.

Baksanıza, rüzgârdan elektrik üretip tohumdan korkar hâle geldik.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. Mustafa Çepik dedi ki:

    Yüreğinize ve kaleminize sağlık; büyük bir zevk ile bir çırpıda kendini okutan bir çalışma olmuş, gayet istifade ettim.

BİR YORUM YAZ